GENEL BAŞKANIMIZ RAFİ AY’A BASIN MENSUPLARINDAN YOĞUN İLGİ || Öz İplik İş Sendikası Öz İplik İş Sendikası

GENEL BAŞKANIMIZ RAFİ AY’A BASIN MENSUPLARINDAN YOĞUN İLGİ


Genel Başkanımız Rafi AY Ve Genel Başkan Yardımcılarımız, Basın Mensuplarıyla Bir Araya Geldi


Genel Başkanımız Rafi AY ve Genel Başkan Yardımcılarımız ’24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı’ dolayısıyla basın mensuplarıyla akşam yemeğinde bir araya geldi.

14 Temmuz 2021 tarihinde Ankara’da gerçekleşen akşam yemeğine basın mensupları yoğun ilgi gösterdi. Yemeğe Genel Başkanımız Rafi AY’ın yanı sıra Genel Başkan Yardımcılarımız Muzaffer Birdoğan, İbrahim Yıldız, Engin Doğan, Turgay Ulutürk, Genel Sekreterimiz Samet Ceylan, Basın Yayın Daire Başkanımız Didem Demir, Konfederasyonumuz HAK-İŞ ve bağlı sendikaların basın danışmanları da katıldı.

Genel Başkanımız Rafi AY, yemekte yaptığı konuşmalarda şu açıklamalarda bulundu:

“Kendinizi Aynı Zamanda Ev Sahibi Gibi Hissedebilirsiniz”

Öz İplik İş Sendikası olarak Basın çalışanlarını sadece emekçi oldukları için değil, aynı zamanda üstlendikleri toplumsal rol nedeniyle de paydaşımız olarak görüyoruz.

Sizler bizim yani emek kesiminin sesini duyurmasındaki en önemli kişilersiniz. Bu nedenle kendinizi aynı zamanda ev sahibi gibi hissedebilirsiniz. Bir araya gelmemiz vesilesiyle “24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramınızı” kutluyorum.

“Tekstil, hazır giyim, dokuma işçileri salgın döneminde durmadan çalışmıştır”

Sizin de gözlemlediğiniz gibi oldukça ilginç ve zor zamanlardan geçtik ve geçiyoruz. Tekstil, hazır giyim, dokuma işçileri salgın döneminde çalışmış ve ülkemizin, insanımızın ihtiyaçlarını karşılamıştır. Hepimizi  koruyan maskeler, sağlık çalışanlarını virüsten savunan koruyucu elbiseler, boneler işkolumuzun emekçilerinin üretimidir.

Sektörümüzdeki  emekçilere bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum. Salgında sağlık çalışanları başta olmak üzere, fedakârca çalışan herkese de şükranlarımı sunuyorum.

Biliyorsunuz, 3 Temmuz’dan itibaren salgında toplam verilerin yayımlanması durduruldu. 3 Temmuz 2021 itibariyle Sağlık Bakanlığı verilerine göre;

49 bin 874 yurttaşımız hayatını kaybetti. 5 milyon 440 bin kişiye virüs bulaştı. Salgın döneminde emekçiler üyelerimiz çalıştı.

Resmi veri bulunmuyor ancak işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından izleme yapan kuruluşların verisine göre Mart 2020-Mart2021 döneminde en az 861 işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bunu takip eden yaklaşık 3,5 ay içinde bu sayının daha da arttığından eminiz. Ancak şu bir gerçek ki, milletimiz bu felakette de birliğini, dayanışmasını gösterdi.

“Covid-19 Dünya Bakışımızı Değiştirdi”

Yaklaşık 16 ay önce bir virüs hayatımıza girdi ve dünya bakışımızı değiştirdi.

Hayatımızın dönüşüm ve değişim hızını artırdı. Dünya’da birçok yeni eğilimin ortaya çıkmasına yol açtı. Bazı eski alışkanlıklar ise tekrar yaşamımıza girdi.

Psikolojik, ekonomik, sosyal anlamda önemli değişimler ile karşı karşıya kaldık.

Ülkeler daha korumacı politikalara döndüler. Sosyal korumanın önemi bir kez daha ortaya çıktı.  Küçük işletmelere nakit yardımlar, İşçilere yönelik çalışılmayan dönemler için nakit destekler, dezavantajlı gruplara ve geliri en az olan hanelere mali yardımlar hayata geçirildi.

ILO Raporuna göre: Haziran 2021 itibariyle, Dünya’da istihdam 114 milyon kişi azalmıştır. İstihdama katılan kişilerle birlikte 144 milyon yeni iş yaratılmak zorundadır.

Küresel olarak işçilerin geliri yüzde 5,3 oranında azalmıştır. Tüm dünyada çalışan yoksulluğu, yani çalıştığı halde yoksul olmayı önleyecek gelire dahi ulaşamayan kişi sayısı 108 milyon kişiye ulaşmıştır. Gelir bakımından 2015’teki seviyeye düşülmüştür.

Ülkemiz Genel Sağlık Sigortası uygulaması nedeniyle, salgın döneminde tedaviye erişimde sıkıntı yaşamamıştır. Aşı herkese ücretsiz sunulmaktadır. Bu övünülecek bir unsurdur.

Yine salgın döneminde başta İşsizlik Sigortası Fonu olmak üzere; işçi ve işverenin birikimleri ve bütçeden sağlanan desteklerle salgının olumsuz etkilerinin sınırlanması için politikalar uygulanmıştır.

Koruma programları ve kredi genişlemesiyle ülkemiz ekonomisi 2020’de büyümüş, her şey yoluna girerken 2021’in ilk aylarında, salgın yeniden başlamış ve kapanma önlemleri uygulanmıştır.

Salgının en etkili dönemi 2020 ilk yarısında olduğu gibi, emekçiler, işçiler bu kapanma döneminde de halkımız için üretim yapmış, işinin başında olmuştur. Hiç şüphesiz salgının en önemli etkisi çalışan kesimine olmuştur.

TÜBİTAK tarafından finanse edilen bir araştırmada Ekim 2020 itibariyle;

Çalışanların yüzde 30’u gelirlerinin azaldığını bildirmiştir. Hanelerin yüzde 43’ü borçlarının arttığını bildirmiştir. Hanelerin yüzde 70’i geçim sıkıntısı çektiğini söylemiştir.

Ülkemiz salgın yılı olan 2020’de yüzde 1,8 büyümüştür. Bu büyük bir başarıdır. Ancak işçi ücretlerinin gayri safi katma değerden aldığı pay, 2019’a göre 1,8 puan azalarak yüzde 33 olmuştur.

İşgücüne katılımdaki gerileme nedeniyle, işsizlik oranı 2020’de yüzde 13,2’ye düşmüştür.

Ancak, istihdam edilen kişi sayısı 1 milyon 268 bin kişi azalmıştır. Bu azalışın yarıya yakını, fesih yasağının henüz başlamadığı Şubat 2020’den, Mart 2020 ortasına kadar olan dönemde gerçekleşmiştir. İşten çıkarmanın durdurulması ve İşsizlik Sigortası Fonunun devreye alınmasıyla istihdam kaybı yavaşlamış, bu önlemler etkili olmuştur.

“Salgın Döneminde 200 Bine Yakın İşçi Kod 29 Gerekçe Gösterilerek İşten Çıkarılmıştır”

Salgında uygulanan fesih yasağı, yani işçi çıkarma yasağının bir istisnası vardı. İyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı davranan işçiler işten çıkarılabiliyordu.

İşten çıkarılanlara yönelik bilgi verilmesi amacıyla beyannameye kodlar yazılır. Bunun kodu da 29'dur. Bu nedenle Kod 29 olarak gündeme geldi. Her zaman söylediğimiz gibi, iyi niyetli olsak da, memleketi, işimizi korusak da ne yazık ki işçiye, emekçiye, memleketine saygısı olmayan işverenler de her zaman çıkıyor.

Salgın döneminde desteklere, kısa çalışma ödeneklerine ve yanlış olduğunu her zeminde söylediğimiz ücretsiz izin uygulaması olmasına rağmen, bazı işverenler bu teşvikler yokmuş gibi 200 bine yakın işçiyi Kod 29 gerekçe göstererek işten çıkarmıştır. İnanın bunların pek azı gerçekten iyi niyet ve ahlak kurallarını ihlaldir. Mahkemeler şimdi haksız yere işten atılan işçilerin davalarıyla dolu.   İşte bu nedenle, işverenin işçisine kasıtla haksızlık yapmasına devlet daha caydırıcı cezalar vermelidir.

“Saygının En Önemli Etkisi Sosyal Adaletin Aşındırmasıdır”

Salgın döneminde ülkemizin gösterdiği başarıları göz ardı edemeyiz ancak dünyada olduğu gibi, ülkemizde de salgının etkilerinden en önemlisi, sosyal adaletin aşınmasıdır.

IMF ve Dünya Bankası gibi kendisine küresel neo-liberal politikaları yayma görevi verilmiş kuruluşlar dahi endişeyle “fakirleri koruyun, işçiye sahip çıkın” mesajları vermektedir.

Yani sistem diyor ki, tüketen olmaz ise üretmenin bir anlamı yok! Sosyal adaletteki aşınmanın yanı sıra, kapanma döneminde mecburen uygulanan uzaktan ve esnek çalışma, çoğu şirket tarafından test edilmeye başlanmıştır.

Ancak unutulmamalıdır ki, esnekleşme ve teknoloji kullanımıyla gerçekleşen uzaktan çalışma hizmet sektöründe ve idari işlerde gerçekleşebilir. Üretimde uzaktan çalışmanın uygulanması mümkün değildir.

Doğrudur, salgında esnekleşme yanında, üretim kesiminde dijital dönüşüm hızlanmış, Sanayi 4.0 ile tanımlanan makineleşme yatırımları artmıştır. Salgında yaşanan kısa dönem gelişmelere bakarak, sanki dijitalleşme tamamlanmış gibi rüzgarlar estirilmektedir. Bu dönüşümün getireceği gelir adaletsizliği ve sosyal sorunlara yönelik gündem nedense gözlerden kaçmakta, kaçırılmaktadır.

Sanki, salgın sonrası dijitalleşme ve Sanayi 4.0 mucizesi olacak, yeryüzünde herkes birden zengin olacak, çalışma imkânı bulacak. 

“Üretimi İşçiler Yapar”

Üretimi işçiler yapar. Bu uzun süre daha devam edecek. Türkiye dahil dünyanın büyük kısmı sanayileşmeden, üretimden vazgeçemez. İşçi üretmezse, o süslü-hayali raporları yazanlara ücret verecek şirketler olmaz. İşçi üretmezse uzaktan çalışacak bilgisayarınız olmaz. İşçi üretmezse hizmet sektörü olmaz. Çiftçi üretmezse bilgisayar başında yiyecek ekmeğiniz olmaz.

Her şeyin başı üretimdir, üretimi de emekçiler yapar. Dijital dönüşüm, Sanayi 4.0 bir gerçektir, bunu biliyoruz. Bildiğimiz bir başka şey de, tarımdan sanayiye, üretimin hiçbir safhasının tam otomasyona geçemeyeceğidir. Dijital dönüşüm mucize değil, tıpkı sanayileşmenin ilk dönemlerindeki gibi fırsatlar ve sorunlarla birlikte gerçekleşecek bir süreçtir.

Salgın bize bir kez daha göstermiştir ki; Devletlerin ekonomik-sosyal dönüşümleri organize etme yükümlülüğü bulunmaktadır.  Çözülmesi gereken sorun sosyal adalet sorunudur. Ülkemizde emeğin, emekçinin korunması, örgütlenmesi aciliyet haline gelmiştir. Herkes “post-covid” diyerek, salgın sonrası döneme ilişkin tahminlerde, öngörülerde bulunuyor.

Bizim Salgın Sonrası Döneme Dair Görüşümüz ve Tespitlerimiz Şudur:

Artık düşük ücretin, işçinin emeğini sömürerek zenginleşmenin mümkün olmadığı anlaşılmalıdır. İşçinin emeğinin karşılığını vermeden, hakkını teslim etmeden,

katma değeri cebe atmak, firmaları büyütmek On dokuzuncu yüzyılda kalmıştır.

Kriz yaratan, sosyal adaletin olmadığı vahşi para ve rant ekonomisi de Yirminci yüzyılda bitmiştir. Hala bu zihniyetle hareket etmeye çalışan, zenginleşeceğini zannedenler bile görülmektedir. Bu zihniyette olanlarla ne dijital dönüşüm mümkündür, ne de sosyal adalet. Bu kesimin ülke ekonomisini geri çekmesi önlenmeli,

bir an önce emekçilerin sorunları çözülmelidir.

Esnekleşme deniliyorsa Güvenceli Esneklik denmeli, güvence de sözde değil özde verilmelidir. Kimse bize; hakça yaşam koşulları sağlamadan, emekli olmadan, ölünceye kadar çalış diyemez, gelirimizi azaltacak koşulları dayatamaz.

Talebimiz; 

Saygın çalışma, emeğin karşılığını alma, insana yakışır gelir düzeyi, makul yaşlarda emekliliktir.

Makine yoğun üretim diyenler: Gelir dağılımını nasıl düzelteceklerini hesaba katmak zorundadır. 

Gelecek dönem için alınacak her kararda, atılacak her adımda işçinin, emekçinin, hakça yaşam ve emeklilik koşullarının sağlanması gerektiği unutulmamalıdır.

Çalışanların yarıya yakınının asgari ücret aldığı bir ekonomide; kimse kusura bakmasın bunu söylemek zorundayız: Hiçbir işveren övünemez, “ben girişimciyim” diye gezemez. Hiçbir siyasetçi de bunu normal kabul edemez.

Şu taleplerimiz sorunu çözecek anahtarı da sunmaktadır:

-Toplu pazarlık geleceğin anahtarıdır. Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

-İşçisini yarı köle olarak gören zihniyete karşı işçi yasal olarak korunmalıdır.

Emeğin haklarını tanımamak ekonomik değil, insani bir suçtur, insana karşı işlenen suçtur.

-Kayıt dışı çalıştırma, kayıt dışı üretim-ticaret ağır şekilde cezalandırılmalıdır.  Kayıt dışılık sadece emekçinin hakkının çalınması değil,

ülkenin geleceğinin çalınmasıdır.

-Anayasal bir hak olan örgütlenmeyi engellemeye çalışan işverenler ve işveren vekilleri sadece ekonomik değil, hapis cezası ile cezalandırılmalıdır.

Anayasa ihlaline daha fazla göz yumulmamalıdır. Bu sadece işçi için değil, ülkenin selameti için de şarttır.

-Emeklilik yaşı ve emeklilikte elde edilen gelir daha adil hale getirilmelidir.

Emeklilikte yaşa takılanların sorunu görmezden gelinerek, zamana yayılarak çözülmek isteniyor ancak ortada bir hata vardır ve düzeltilmelidir.

Emeklilik yaşı yükseltilirken yasanın yayım tarihinden önce işe başlayanlara yönelik kademeli geçiş yapılmış ve aleyhte bir düzenleme geriye yürütülmüştür. Bu hukuka da hakka da aykırıdır.

Bir başka sorun emeklilik aylıklarının hesabındadır.

2000 ve 2008’de emeklilikte elde edilecek maaşın hesaplanmasında yapılan değişikliklerle, emeklilikte alınacak maaşın hesabının işçi aleyhine düşürülmesidir.  Böylelikle emeklilikte yaşa takılan işçilere gerçekte hak ettiğinden daha düşük maaşlarla emekli olabilmektedir.

Bu adaletsizlikler bir an önce düzeltilmelidir.

-Özellikle tekel durumundaki yabancı teknoloji yoğun şirketler başta olmak üzere, teknoloji yoğun şirketler ilave vergiye tabi tutulmalı, bu vergiler de emekçiler için harcanmalıdır.

-Gelir vergisi işçiler lehine tekrar düzenlenmelidir.

Yakın zamana kadar, asgari ücretin değil gelir vergisinde ikinci dilime geçmesi, yıllık asgari ücret birinci dilimdeki gelir sınırına erişemiyordu bile. Yani teknik olarak asgari ücretin bir miktar üzerinde ücret alanlar dahi yüzde 15 gelir vergisine tabiydi.

Oysa son üç yıldır asgari ücret gelir vergisinde yüzde 20’lik ikinci dilime geçiyor. Bunun nedeni asgari ücretin çok yüksek olması değil, gelir vergisinin ilk dilimindeki tutarın olması gerekenden daha az artmasıdır!

Örnek vereyim: 2007 yılında asgari ücretin gelir vergisi matrahı 492 TL 25 Kuruştur.

Yıllık tutar yuvarlak hesap 5 bin 961 TL’dir.  Aynı yıl gelir vergisinin birinci dilimindeki yıllık kazanç tutarı sınırı 7 bin 500 TL’dir.

Bunun anlamı şudur: Asgari ücretten yüzde 26 daha fazla ücret alanlar bile yüzde 20’lik ikinci dilime geçmemektedir.

Oysa 2021 yılı itibariyle asgari ücretin gelir vergisi matrahı yuvarlak hesap 3 bin 41 TL’dir. Yıllık 36 bin 492 TL’ye karşılık gelir. 2021 gelir vergisi ilk dilimi yıllık tutarı ise sadece 24 bin TL’dir.

Ağustos ayı itibariyle hiçbir ek ödeme almayan asgari ücretliye

“sen fazla kazanıyorsun, yüzde 15 yerine yüzde 20 gelir vergisi ödeyeceksin” demek mümkün müdür?

Asgari ücret temel ücret olduğu için ne yapılıyor, işçinin ele geçen net ücreti düşmesin diye aradaki fark destek olarak bütçeden veriliyor. Yani yine dönüp dolaşıp halka yansıyor.

Bu adaletsizlik çözülmeli, gelir vergisinin ilk dilimi en az iki asgari ücreti aşacak şekilde belirlenmelidir.

-İşgücü ve işyerinin dijital dönüşümü gelir ve sosyal adaleti sağlayacak şekilde yapılmalı. İşçilere eğitim verilmeli, yeni iş sahaları açılmalıdır.

Çalışan yoksulluğu ortaya çıkarılmamalıdır.

-İşgücünü ucuz tutarak şirketlerin kazanacağı bir şey yoktur!. Ucuz işgücünün sonu yoktur. Emperyalizm ucuz işgücünü bulur, bulamazsa yaratır.  Kuzey Afrika ülkelerinin başına gelen budur. 

-Kısa vadede ise; salgının etkileri hala sürmektedir. Geleceğe dair belirsizlikler de ortadadır. Bu nedenle, işçileri ve dar gelirlileri koruyan fesih yasağı,  kısa çalışma uygulaması ve nakit desteği programları devem etmelidir.

Türk işçisinin becerisi tamdır, kendini ispatlamıştır.  Eski usul çalışmadan çıkıp gerçek girişimcilik becerilerinin gösterilmesi gereken zaman ve sorumluluk işverenin sırtındadır.

“ÖZ İPLİK İŞ Sendikası Olarak Salgın Döneminde Yoğun Çaba Sarf Ettik”

ÖZ İPLİK İŞ Sendikası salgın döneminde işçinin sağlığını, işini korumak ve yeni döneme hazırlık için yoğun çaba harcamıştır. Üyelerimizin, emekçilerin sağlığını korumak için harekete geçtik, sorumluluk üstlendik görev aldık. Örgütlenme çalışmalarımızı sürdürürken, sendikamızda kurumsal kapasitemizi artırdık. Dijital dönüşüme uyum için eğitim projeleri uygulayarak geleceğe odaklandık. Sürdürülebilirlik, dünyamızı korumak hepimizin sorumluluğu. Bu konuda inisiyatif aldık, Öz İplik İş’te Sürdürülebilirlik Birimi kurduk.

Bu gelişmelere yakından bakacak olursak;

Her biri ailemizin bir parçası olan üyelerimizin sağlığını korumak için işyerlerinde başkanlıklarımız aracılığıyla “pandemi koruma ekibi” oluşturduk.

Günlük ve haftalık işyeri ve işletmelerdeki salgına ilişkin verileri topladık.  Pandemi koşullarına uygun olmadığını tespit ettiğimiz noktalara müdahale ettik.

Dijital Dönüşüm Becerilerinin Arttırılması Yoluyla Çalışanların Sürdürülebilir Eğitime Erişmesi” Projesini Hayata Geçirdik

Üyelerimizin sadece işi ve sağlığı değil, geleceğini de düşündük. Sürece hızlıca adapte olduk ve yeni projeler geliştirdik. “Dijital Dönüşüm Becerilerinin Arttırılması Yoluyla Çalışanların Sürdürülebilir Eğitime Erişmesi” projesini bu süreçte hayata geçirdik.

Projemizle, dijital araçların kullanılmasının öğrenilmesi ve benimsenmesiyle sürekli eğitime erişimin sağlanmasını hedefliyoruz. Çalışanların özellikle salgın sürecinde en öncelikli konu olan iş sağlığı güvenliği konularında dijital platformlarda eğitilmesini hedefliyoruz.

“Salgın Döneminde Emekçilerin Sendikamıza Olan Güveni Devam Etti”

Biz salgın döneminde dahi örgütlenme çalışmalarımızı sürdürdük ve emekçilerin sendikamıza olan güveni devam etti. Üye sayımız 40 binlere yaklaştı.

“Sürdürülebilirlik Birimi Kurduk”

Sendikamızın üye sayısına paralel olarak artan iş yüküne karşılık birimlerde çalışan sayımızı arttırdık. Yeni birimleri hayata geçirdik. 

COVID-19 pandemi süreci ve sonrasında yaşanılan yıkımları onarma çabası hepimize kavram olarak “Sürdürülebilirliğin “önemini göstermiş oldu. Kaynakların, ekonominin, çevrenin ve üretimin sürdürülebilirliği artık hepimizin odağında yer almalıdır. Sürdürülebilirliğin sadece çevresel bir boyutu bulunmamaktadır. Bununla birlikte ekonomik ve sosyal boyutları da iyileşme yaratmanın merkezindedir.

Atık yönetimi, karbon ve su kullanımı, enerji ve kaynak verimliliği çevresel boyutunu oluştururken; toplumsal cinsiyet farkındalığı, iş sağlığı güvenliği cinsiyet eşitliği, insan hakları ve hürriyetleri, etik ve adil rekabet koşullarının sağlandığı üretim süreçleri ise sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirlik sağlamanın gerekliliklerindendir. Sendika olarak bu işin sosyal diyalog ayağında üzerimize düşen görevleri yapmaya hazırız.

Avrupa Yeşil Mutabakatında da belirtilmiş olduğu gibi sürdürülebilirliğin paydaşların katılımı sağlanmadan tam ve etkin bir şekilde yürütülme çabası eksik kalacaktır. İşkolu itibariyle, sürdürülebilirlik konusuna daha hassas yaklaşıyoruz.

Karbon ve sera gazlarının salınımının artması, küresel ısınmanın başlıca sorumlusudur. İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutulması hedeflenmiştir. Ama bu hedefe erişilmesi için salınımının daha ciddi bir oranda azaltılması ve %100 yenilenebilir enerjiyi temel alan sistemlere çok daha hızlı geçilmesi gerekmektedir.

“Yeni Hizmet Binamıza Taşındık”

Sendikamıza güvenin devam etmesi, üye sayımızın artışıyla beraber,

hizmet binamızın ihtiyaçlarımıza yetmemesi sonucunda yeni bir hizmet binasına taşındık. Önümüzdeki günlerde sizlerle yeni binamızda

yeniden bir araya gelmek istiyoruz. Şimdiden davetimi yapmak isterim.

“Anadolu’nun Kadim Dili Halı Dokuma” Projesini Yürüttük

Önemli bir kültürel hizmet olarak gördüğümüz, Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından desteklenen, işkolumuzun da içinde bulunan “Anadolu’nun Kadim Dili Halı Dokuma” projesini tamamladık.

Proje kapsamında Bergama Yunt dağı bölgesinde köy evlerini, muhtarlıkları, camiileri gezdik. Avlusunda dokuma tezgahı bulunan evleri ziyaret ettik. Çeyiz sandıklarını açtık. Alanında uzman değerli hocalarımızla yaptığımız araştırmada  yüzlerce halıyı inceledik. Bu halıları “Çözgüden Düğüme, Düğümden Motife Bergama Halıları” adıyla kitaplaştırdık  ve aynı isimle belgesel haline getirdik. Türkiye’de halı dokumacılığı, kadim bir sanat ve zanaat dalıdır ve uluslararası boyutta ülkemizi temsil gücüne sahip bir kültürel verimliliği ifade etmektedir.

Öz İplik İş Sendikası olarak, yürüttüğümüz proje ile toplumumuzda geleneksel halı dokumacılığına dair farkındalık oluşturmanın, genç neslin bu alana ilgisini sağlanmanın ve geleneğin ustalarının desteklenmesine katkıda bulunmanın gururu ve mutluluğunu yaşıyoruz.

“Dünya Salgın Sonrası Eski Dünya Olmayacak”

Bizler, pandemi sürecine aslında birçok çalışma sığdırdık. Tüm dünya ile birlikte yaşadığımız bu süreçte ülke olarak topyekûn mücadele ettik, bedeller ödedik. Dar gelirlilere, işçilere yönelik koruma önlemleri ve gelir destekleri belki yeterli olamadı ancak destekleyici oldu.

Geçtiğimiz yıl salgının ilk aylarını yaşarken burada yaptığım konuşmada söylemiştim. “Dünya salgın sonrası eski dünya olmayacak” diye, normalleşme adımlarının atıldığı bugünlerde yine söylüyorum “Dünya salgın sonrası eski dünya olmayacak”.

ÖZ İPLİK İŞ, emeğin değerini bilen, emeğin değerinin bilinmesini isteyen bir işçi hareketidir. Salgın döneminde gördük ki emeğin değeri hala büyük.

“Avrupa’nın Siparişlerde Türkiye’ye Dönmesinin Nedeni Tekstil ve Hazır Giyim Emekçilerinin Kaliteli, Hızlı Üretim Yapma Yetenekleridir”

Türkiye küresel olarak, özellikle Avrupa’nın tekstil ve hazır giyim tedarikçisi ülkesidir.  Salgın öncesi, başka ülkelere kaydırılmaya çalışılan siparişler, salgın döneminde Türkiye’ye dönmüştür.

Hiç kimse bu olumlu gelişmeyi sahiplenmeye çalışmasın: Avrupa’nın siparişlerde Türkiye’ye dönmesinin nedeni becerikli, işinin sahibi tekstil ve hazır giyim emekçilerinin yüksek nitelikli, kaliteli, hızlı üretim yapma yetenekleridir. İşçiler, salgın döneminde fedakârca çalışmıştır. Ülkemize çok ihtiyacı olduğu bir dönemde döviz kazandırmıştır. 

“Tekstil ve hazır giyim-dokuma sektörü Türkiye geneline yaygın bir sektördür”

Salgın yılında ihracat yüzde 6,3 azalırken, işkolumuzda ihracat sadece yüzde 3,9 gerilemiştir. Tekstil ve hazır giyim-dokuma sektörü ülkemize her yıl 30 milyar dolar dolayında döviz sağlamaktadır. İmalat sanayiinde çalışan kadınların yarısı tekstil-hazır giyim-dokuma işkolundadır. Türkiye geneline yaygın bir sektördür. Kadın istihdamını artıran, yaygın kısaca sosyal adalete katkı veren bir işkoluyuz, vazgeçilmez, göz ardı edilemez bir sektörüz.

ÖZ İPLİK İŞ olarak; Türkiye’nin vazgeçilmezi olan, Türkiye’ye değer katan tekstil ve hazır giyim-dokuma işçilerini örgütlenmeye çağırıyoruz.

Biz üretmek, büyütmek, hakça bölüşmek, emeğin hakkını almak istiyoruz.  Hakkımızdan azına razı değiliz. Diğer yandan elbette ekmek teknemizi de koruruz. Bizde bu bilinç ve feraset vardır.

Habere ait görseller

Yücetepe Mahallesi Akdeniz Caddesi No:19 Çankaya / ANKARA

Tel: +90 312 232 06 07 (Pbx) Fax: +90 312 231 99 95

wwww.oziplikis.org.tr e-mail : oziplikis@oziplikis.org.tr

SENDİKAMIZ ÜYESİDİR